7 Temmuz 2014 Pazartesi

NE İÇİNDEYİM ZAMANIN
Ne içindeyim zamanın
Ne de büsbütün dışında;
Yekpare geniş bir anın
Parçalanmış akışında,
Bir garip rüya rengiyle
Uyumuş gibi her şekil,
Rüzgarda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.

Başım sukutu öğüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
Içim muradıma ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;

Koku bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim

AHMET HAMDİ TANPINAR

                              ANLADIM
Bunca zaman bana anlatmaya çalistigini, kendimi buldugumda

anladim.

Herkesin mutlu olmak için baska bir yolu varmis,
Kendi yolumu çizdigimde anladim...

Bir tek yasanarak ögrenilirmis hayat, okuyarak, dinleyerek
degil...
Bildiklerini bana neden anlatmadigini, anladim...

Yüreginde ask olmadan geçen hergün kayipmis,
Ask pesinden neden yalinayak kostugunu anladim...

Aci doruga ulastiginda gözyasi gelmezmis gözlerden,
Neden hiç aglamadigini anladim...
Aglayani güldürebilmek, aglayanla aglamaktan daha degerliymis,
Gözyasimi kahkaya çevirdiginde anladim...

Bir insani herhangi biri kirabilir, ama bir tek en çok sevdigi
acitabilirmis,
Çok acittiginda anladim...
Fakat, hakedermis sevilen onun için dökülen her damla gözyasini,
Gözyaslariyla birlikte sevinçler terkettiginde anladim...

Yalan söylememek degil, gerçegi gizlememekmis marifet,
Yüregini elime koydugunda anladim...

''Sana ihtiyacim var, gel ! '' diyebilmekmis güçlü olmak,
Sana ''git'' dedigimde anladim...

Biri sana ''git'' dediginde, ''kalmak istiyorum'' diyebilmekmis
sevmek,
Git dediklerinde gittigimde anladim...

Sana sevgim simarik bir çocukmus, her düstügünde ziril ziril
aglayan,
Büyüyüp bana simsiki sarildiginda anladim...

Özür dilemek degil, ''affet beni'' diye haykirmak istemekmis
pisman
olmak,
Gerçekten pisman oldugumda anladim...

Ve gurur, kaybedenlerin, acizlerin maskesiymis, sevgi dolu
yüreklerin gururu olmazmis,
Yüregimde sevgi buldugumda anladim...

Ölürcesine isteyen beklemez, sadece umut edermis bir gün
affedilmeyi,
Beni afetmeni ölürcesine istedigimde anladim...
Sevgi emekmis,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür birakacak kadar
sevmekmis...
CAN YÜCEL
ANNEM İÇİN 
Şiirler

Bir günümüz bile sensiz geçmezken
Şimdi mezarına hasretiz anne...

Issız bir mezarlık, kimsesiz bir yer
Gölgesinde ulu, loş bir mâbedin
Bir yığın toprakla bir parça mermer
Sırrıyla haşr olmuş orda ebedin.

Bir yığın toprakla bir parça mermer,
Üstünde yazılı yaşınla, adın;
Baş ucunda matem renkli serviler
Hüznüyle titreşir sanki hayatın.

Seni gömdük anne yıllarca evvel
Göz yaşlarımızla bu ıssız yere
Kimsesiz bir akşam ziyaya bedel
Matem dağıtırken hasta kalblere.

Kimsesiz bir akşam, ezelden yorgun
Hüznüyle erirken Dicle de sessiz,
Öksüzlük denilen acıyla vurgun
Bir başka ölüydük bu toprakta biz.
 - AHMET HAMDİ TANPINAR
Şiirler

MAVİ MAVİYDİ GÖKYÜZÜ 
Şiirler

Mavi, maviydi gökyüzü
Bulutlar beyaz, beyazdı
Boşluğu ve üzüntüsü
İçinde ne garip yazdı...

Garip, güzel, sonra mahzun
Işıkla yağmur beraber,
Bir türkü ki gamlı, uzun,
Ve sen gülünce açan güller,

Beyaz, beyazdı bulutlar,
Gölgeler buğulu, derin;
Ah o hiç dinmeyen rüzgâr
Ve uykusu çiçeklerin.

Mor aydınlıkta bir çınar
Veya kestane dibinde;
Mahmur süzülen bakışlar
İkindi saatlerinde...

Birden gülümseyen yüzün
Sabahların aynasında
Ve beni çıldırtan hüzün
İki bakış arasında.

 AHMET HAMDİ TANPINAR

10 Şubat 2014 Pazartesi

BİRİSİ


            BİRİSİ

Öyle birisi olmalı ki yanında,
gözleriyle serin sulardan kaynar sulara
atmalı seni,yakmalı
öyle biri olmalı ki hayatında
kalbi bir okyonus
sen ise bir kaşif olmalısın mesela
öyle biri olmalı ki mesela
her nefesiyle yaşatmalı seni,
öyle biri olmalı ki hayatında
bir bedende ahenkle dans eden
iki ruh olmalı ,
aşkla yanan vücudunda

SERKAN GÜLEÇ

1 Ocak 2014 Çarşamba

SEN

Gözlerindi yaşamayı aşılıyan,
Kalbindi yaşamın izlerini taşıyan,
derin okyanuslardı benliğinde taşıdığın ruh,
yaşamaktı seni ben gibi
hayat gibi ömür gibi

SERKAN GÜLEÇ

15 Aralık 2013 Pazar

Johann Sebastian Bach


Johann Sebastian BachJohann Sebastian Bach; Alman bestecisidir (Eisenach 1685-Leipzig 1750). İlk müzik derslerini Pachelbel’in öğrencisi olan ağabeyi Christoph Bach’ tan aldı (1695-1700). 1703′te Weimar Saray Orkestrası’nda kemancılık yaptı. Aynı yıl Amstadt’ta orgcu ve kilise korosu yöneticisi oldu. Lübeck’teki ünlü org ustası Buxtehude’den yararlandı. 1707′de Mühlhausen’de çalışırken Weimar Prensi tarafından saray orgculuğuna ve oda orkestrası yöneticiliğine atandı. 1717′de çağrıldığı Köthen Sarayı sanatsal gelişmesi açısından önem taşır. 1723′e kadar kaldığı sarayda en önemli orkestra ve oda müziği eserlerini besteledi. 1723′te Leipzig Thomas Kilisesi baş müzik yöneticiliğini üstlendi. Üniversite müzik müdürlüğünü de içeren bu görevini, çeşitli güçlüklere karşın ölümüne kadar sürdürdü. 1747′de Kral Büyük Friedrich tarafından Potsdam Sarayı’na çağırıldı; burada bir dizi konser verdi: 1749′da kör oldu. İki evliliğinden 11 oğlu, 9 kızı oldu. Oğullarından dördü önemli müzikçilerdir.
Çeşitli müzik türlerinde büyük bir yaratıcılık gücüyle benzersiz zenginlikte eserler verdi. Eski çoksesli müziği, armoniye dayanan yeni konser üslubuyla verimli bir bileşime götürdü. Fugaların (çok sesli müzik parçası, füg) katı, kontrapuntocu (çok seslerden örülü müzik) yapılarına son biçimlerini verdi ve ruh gücüyle canlandırdı. Dinsel müziğinin temelini, Protestan koro biçemi oluşturur. Müzik yönünden katı ve kapalı biçimlerin gerisinde, büyük bir anlatım zenginliğiyle dindar bir ruhun izlenimleri görülür.
Dinsel eserleri: Johannes (1723) ve Matthaus (1729) passionları, (İsa’nın çarmıha gerilmesini canlandıran müzik) missalar (dua), motetler (çok sesli ilâhi) ve dinsel şarkılar.
Org eserleri: Prelüdler ve fügler, tokkatalar, fanteziler, konçertolar, sonatlar.
Piyano eserleri: Das wohltemperierte Klavier (İyi düzenlenmiş piyano, I ve II; 1722, 1744) 6 İngiliz süiti (1722′den önce),5 Fransız süiti (1722), 6 partita (bir çeşit süit) (1726-1731), Kromatik Fantezi ve Füg (yak. 1720), İtalya Konçertosu (1734), Goldberg Çeşitlemeleri (1742).
Oda ve orkestra müziği: Flüt, keman, violonsel için sonatlar; piyano, keman için konçertolar (1720), 6 Brandenburg Konçertosu (1721), orkestra için 4 süit (1721-1736)
Kuramsal eserleri: Das müsikalische Offer (Müziksel Armağan, 1747); Die Kunst der Fuge (Füg Sanatı, 1750).

Antonio Vivaldi

Antonio Vivaldi


Antonio Vivaldi (Venedik, 4 Mart, 1678- Viyana, 28 Temmuz, 1741),

İtalyan barok besteci.Antonio Vivaldi, Giovanni Vivaldi ve Camilla Calicchio’nun ilk çocuğu olarak 1678’te Venedik’te dünyaya geldi. Lakabı Kızıl Rahip’ti. Babası, önceleri berberlik yapmış, daha sonra ise başarılı bir kemancı olmuştu.

Vivaldi, ilk müzik eğitimini babasından almıştır. Annesi ise bir terzinin kızıydı.

Bir papaz eğitimi alan Antonio Vivaldi 1703 yılında resmen papazlık görevine atandı. Ama aynı yıl başka bir işe daha girdi. Ospedale della Pietà adındaki bir kızlar yetimhanesinde keman öğretmeni oldu. Buradaki görevi yetim ya da sakat kızlara keman çalmayı öğretmek ve onlara konserlerde seslendirmeleri için her ay iki konçerto yazmaktı.

1709 yılında bu görevinden ayrılmak zorunda kaldi. Bu dönemde Vivaldi besteci olarak dikkat çekmeye başladı.

Op.1 sonat seti 1705 yılında yayımlandı.

1709’da Op.2 keman sonatını Danimarka Kralı IV. Frederik’e ithaf eden Vivaldi, bu sıralarda konçerto yazmaya başlamıştır. Hollandalı yayıncı Estienne Roger, Vivaldi’nin 12 konçertodan oluşan L’estro Harmonico adli eserini yayımladı. Bu dönemin en etkili müziksel yayını oldu. Almanya dışına hiç çıkmayan Bach’in müziğinin İtalyan yanının oluşmasında önemli bir yeri vardır.

Vivaldi Kimdir?


1714’te Vivaldi’nin konçertolarını duyan Quantz, Albinoni ile birlikte Vivaldi’ye konçertoda reform yapmaları için ödenek bağlamıştır.

1723 ile 1724’te Roma’daki karnaval mevsimi için üç opera yazdı. Yine 1723’te Vivaldi, Pieta’nın yöneticileriyle ayda iki konçerto besteleme konusunda anlaştı. 1725’te yazdığı eseri Op. 8, Il cimento dell’armonico e dell’inventione ile ünü daha da yayıldı. Bu yıllarda opera sanatçısı Anna Giraud ile ilişkisi başladı.

1737’de görevde yaptığı Ferrara’nın yöneticileriyle Vivaldi arasında sergilenecek operaların seçimi konusunda çıkan anlaşmazlık Vivaldi’nin işinden olmasına yol açtı. Bu olayın ardından Vivaldi, Amsterdam’a yerleşti. 1741’de Graz’da Anna’yı dinlemek için Avusturya’ya yaptığı yolculuğu sırasında Viyana’da konakladığı bir dulun evinde öldü. Hemen aynı gün kimsesizler mezarlığına gömüldü.

Vivaldi’nin 500’den fazla konçertosu vardır. Farklı enstrümanlardan yararlanmayı çok seviyordu. Hiç kimse viyolonselden solo enstrüman olarak onun yararlandığı kadar yararlanmamıştır. Fransız Barok müziğinde nefesli çalgılar ağırlıktayken, onun müziğinde yaylı çalgılar önem kazanır.

230 keman konçertosunun yanında, flüt, obua, çello, viyola, mandolin konçertoları vardır. Klasik müzikle ilgisi olmayanların bile bildiği Dört Mevsim Konçertosu en sevilen eseridir. Kendisinin 94 tane opera yazdığını söylemesine karşın, bunların ancak 50’si günümüze ulaşabilmiştir. Bitmek tükenmek bilmeyen bir müzik dehası olan Vivaldi’nin hırslı ve güçlü kişiliği, müziğine de yansımıştır.

Vivaldi’nin adı yüzyılımıza dek pek tanınmadı. Ancak 1920′den sonra yapılan araştırmalar sonucunda Vivaldi’nin yüzlerce eseri gün ışığına çıkmaya başladı.

Eserleri
Vivaldi’nin Amsterdam’da basılmış eserleri 100 konçerto ve 40 sonattır. Besteciliğindeki yaratıcılık ve çeşitlilik inanılmaz boyuttadır. 94 opera yapıtı olduğu rivayet edilir ancak bugüne kadar sadece 19 tanesi bilinmektedir. 500 kadar konçerto yazdığı sanılmaktadır.

Vivaldi hayalinde canlandırdığı resimleri müzik haline getirmiştir. Eserlerinde, hayallerine verdiği başrolü açıklayıcı sonelerle destekler. En ünlü eseri sayılan Op.8 içerisindeki Dört Mevsim konçertosunda mevsimler kendi özellikleri ile anlatılmıştır. Vivaldi’ni bu muhteşem eseri uzun yıllar sonra Beethoven’a da ilham kaynağı olmuş ve Pastoral Senfoni bu şekilde ortaya çıkmıştır.

Konçertoları

II Cımento dell’Armonia a dell’Invenzione, op.8
(Dört Mevsim)
La Cetra, op.9
VI Concerti a flauto traverso, op.10

Çello ve orkestra için konçertolar (RV-398-424)

Mandolin ve orkestra için konçertolar (RV-425)

İkili konçertolar (RV-531-548)

Operaları
Bajazet (RV 703)
Cantone in Utica (RV-705)
Dorilla in Tempo (RV-709)
La fida Ninfa (RV-714)
Giustino (RV-717)
L’Incoronazione di Dario (RV-719)
L’Olimpiade (RV-725)
Orlando finto Pazzo (RV-727)
Orlando furioso (RV-728)
La verita in Cimento (RV-739)
Tito Manlio (RV-738)

Oratoryo

Juditha Triumhans Devicta Holofernis Barbarie

KLASİK MÜZİK

Klasik müzik nedir?

Klasik Batı Müziği, genelde yüksek kültür seviyesi ile bağdaştırılan, halk müziklerinden net çizgilerle ayrılmış, Batı Avrupa kökenli ve ağırlıklı müzik türüdür. En önemli özelliği, çok sesli olmasıdırklasik müzik

Batı Müziği Dönemleri

1- Rönesans (1347–1780): Romen Diyojen'in katkılarıyla Belli başlı ilk bestelerin ortaya çıktığı (teksesli müzikten çoksesli müziğe geçilen) dönemdir. Müzik, kilise çevresinde gelişmiştir. Vokal müzik yaygındır (özellikle madrigaller). Bunun yanı sıra, basit çalgı toplulukları olan konsortlar için de müzikler yazılmıştır. Dönemin ünlü bestecileri Guillaume Dufay, Johannes Ockeghem, Giovanni Pierluigi da Palestrina ve Carlo Gesualdo'dur.
2- Barok (1600–1750): Barok müzik dönemi Johann Sebastian Bach, Antonio Vivaldi, Jean-Baptiste Lully, Arcangelo Corelli, Claudio Monteverdi, Jean-Philippe Rameau, Henry Purcell, George Frideric Handel ve Georg Philipp Telemann gibi bestecilerin eserlerini kapsamaktadir. Barok stilin Rönesans stilinden farkı, daha süslü bir anlatıma sahip olmasıdır. Dönemin en ünlü çalgısı klavsendir. Klavsen neredeyse her müzik çeşidinde kullanılıyordu (çoğu zaman arkaplanda olmak üzere). Dönemde vokal müziğin yanı sıra enstrumantal müzik de gelişmiştir: konçerto ve süit, bu dönemin iki yaygın orkestral beste türüdür. Barok müzik dönemi müzikteki başlıca büyük yeniliği "fonksiyonel tonalite" kavramının çok geliştirilmesindedir. Bu dönemdeki besteciler ve çalgıcılar çok daha ayrıntılı ve incelikli müziksel süsler uygulamaya başlamışlar; müziksel notasyon şeklini değiştirmişler ve müziksel çalgıları yeni teknikler kullanarak çalmaya başlamışlardır. Barok müziği döneminde müziksel çalgılarla müzik icra edilmesinin ebadı, kapsam genişliği ve karmaşıklığı artmıştır. Barok müzik dönemi opera görsel sanatının kurulup, geliştirilip ve yaygınlaştırılması dönemidir. Bugün kullanılan müzik terimleri ve kavramlarının çoğunluğu barok müzik döneminde ortaya çıkartılmış ve o zamandan beri kullanılmıştır.
3- Klasik Dönem (1750–1820): Klasik stilin Barok stilden farkı, Klasik stildeki eserlerin Barok stildeki eserlerden daha sade olmasıdır. Barok dönemin kapanmasına yol açan etkenlerden biri de piyanonun icadıdır. Klasik dönemde her orkestrada klavyeli çalgı bulundurma zorunluluğu kalkmış, piyano orkestraya katıldığı zaman da mutlaka solist görevi görür olmuştur. Dönemi seçkinleştiren bir başka şeyse senfoninin yaygınlaşmasıdır. Dönemin ünlü bestecileri Joseph Haydn, Wolfgang Amadeus Mozart, Christoph Willibald Gluck ve Muzio Clementi'dir.
4- Romantik Dönem (1820–1900): Müziğin kilise ve saray egemenliği altından çıkıp halka yayıldığı, kalıpların ve düzenin yıkılıp yerine daha özgür olan romantizmin geldiği dönemdir. Kendi içinde 3 döneme ayrılır:
Erken Romantik Dönem: Romantik anlatımın Klasik dönem içinde doğduğu, ilk dönemidir. Bu anlatımın öncüsü Ludwig van Beethoven olarak kabul edilir. Bu dönemin diğer ünlü bestecileri de Franz Schubert, Carl Maria von Weber ve Gioacchino Rossini'dir.
Orta Romantik Dönem: Romantizmin tüm avrupada egemen olduğu dönemdir. İlk ışığı yakan da, programlı senfonisi Symphonie fantastique ile Hector Berlioz olmuştur. Ardından Franz Liszt, Felix Mendelssohn Bartholdy, Niccolo Paganini, Robert Schumann, Frederic Chopin, Johannes Brahms gelmiştir. Giuseppe Verdi ve Richard Wagner'in opera alanındaki çalışmalarıyla doruğa ulaşmıştır.
Geç Romantik Dönem: Müziğin denetiminin "Almanya-İtalya-Fransa" üçgeninden çıktığı dönemdir. Milliyetçilik akımı ile birlikte Mikhail Glinka, Aleksandr Borodin, Modest Musorgski, Nikolay Rimski-Korsakov, Peter İlyiç Çaykovski gibi Rus; Bedrich Smetana, Antonin Dvorak gibi Çek; Edvardin Griege, Jean Sibelius gibi İskandinav besteciler klasik batı müziğine dahil olmuşlardır.
5- Modern Dönem (20. yüzyıl ve günümüz): Modern dönem içerisinde Romantizmi sürdürenler (Richard Strauss, Gustav Mahler, Sergey Rahmaninov, Edward Elgar) olduğu gibi müziğin genel kimliğini değiştiren asıl Modern besteciler (Claude Debussy, Maurice Ravel, Bela Bartok, İgor Stravinski, Dimitri Şostakoviç, Sergey Prokofiyev) kendilerine has bir stil geliştirmişlerdir. George Gershwin klasik müzikle cazı birleştiren besteciler arasında en ünlüsüdür. Edgard Varèse, elektronik müzik akımını başlatmıştır. Arnold Schönberg ve öğrencileri Alban Berg ile Anton Webern atonal müzik akımının yaratıcısı ve ilerleticisi olmuşlardır. Carl Orff, ilkel çağların müzikleri ve metinlerini yeniden canlandırıp modernize etmiştir. Ayrıca Türkiye'de çoksesli müziğin başlaması da bu döneme rastlar (Cemal Reşit Rey, Ahmet Adnan Saygun, Necil Kazım Akses) Günümüzde Krzysztof Penderecki, Arvo Pärt gibi besteciler de modern dönemi sürdürmektedirler.

Klasik Batı Müziği çalgıları

Yaylı çalgılar: Yaylı çalgılar bir orkestranın en önemli öğesidir. Yayla sürtündüğünde titreşen tellerden oluşan tahta çalgılardır. Diğer bir adı da "keman ailesi"dir.
1- Keman: Yaylı çalgıların en küçüğüdür. Soprano ses verir.
2- Viyola: Kemandan biraz daha büyük, tınısı daha lirik bir çalgıdır. Alto ses verir.
3- Çello (Viyolonsel): Sesi insan sesine en yakın olan çalgı olarak da bilinir. Bir ucu yere dayanarak çalınır. Tenor ses verir.
4- Kontrbas (veya sadece Bas): Yaylı çalgılar arasında en büyük olanıdır (Boyu bir insan boyuna ulaşır). Bas ses verir.
5- Klavsen: Klavyeli bir çalgıdır barok döneminin en önemli çalgısıdır.
Avrupa'da yaylı çalgılar "telli çalgılar" olarak adlandırılır ve böylece bu aileye arp (harp) da eklenir. Arp, çok sayıda tele ve pedala sahip olan bir çalgıdır ve telleri parmakla çekilerek titreştirilir. Keman ailesinin üyeleri de buna benzeyen bir biçimde çalınmaya müsaittir (pizzicato).
Üflemeli çalgılar: İçlerine üflenen nefes sayesinde titreşen çalgılardır. İki gruba ayrılırlar: Tahta üflemeliler ve Bakır üflemeliler. Bu gruplar çalgıların imal edildikleri maddeye göre ayrılmaz, çalışma stillerine göre ayrılır.
1- Flüt: üflemeli bir çalgı türüdür.İnsanları sakinleştiriir. Çok ses olduğunda dengeyi bozar.
2- Klarnet: Tek kamışlı tahta üflemelidir. 19. yüzyılda kullanılmaya başlanmıştır. Hafif boğukça fakat parlak bir ses çıkarır. Orkestrada normal klarnetten daha kalın ses çıkaran basklarinet de kullanılır.
3- Saksofon: 20. yüzyıl klasik müzik eserlerinde yer alan (örneğin Ravel ve Gershwin'in eserlerinde) tek kamışlı tahta üflemelidir. Bir klarinet alt-türü de denebilir.
4- Obua: Çift kamışlı tahta üflemelidir. Barok dönemden beri orkestraların en popüler çalgılarındandır. Keskin ve acıklı bir sesi vardır. Orkestralarda obuanın yanı sıra biraz daha kalın ses veren korangle (İngiliz kornosu) da kullanılır.
5- Fagot: Çift kamışlı tahta üflemelidir. Gizemli ve kadifemsi bir sesi vardır. Orkestralarda fagotun yanı sıra, normal fagottan bir oktav daha kalın ses çıkarabilen kontrfagot da kullanılır.
6- Trompet: Pistonlu bakır üflemelidir. Parlak ve coşkulu bir sesi vardır.
7- Trombon: Sürgülü bakır üflemelidir. Trompetten daha kalın ses çıkarır. Sesi biraz daha soğuktur. İticidir.
8- Korno: Pek çok yerinden bükülmüş çok uzun bir borudan oluşur. Dairesel bir şekle, boğuk bir sese sahiptir.
9- Tuba: En kalın sesli bakır üflemelidir. Kornonun daha büyüğü sayılabilir. Pistonludur.
10- Kormen: En ince ses çıkaran metal üflemeli çalgıdır.
Vurmalı çalgılar (Perküsyon): Tokmak, baget veya fırça gibi cisimlerle vurularak titreştirilen çalgılardır. Orkestranın en arkasında bulunurlar.
1- Timpani: Küçük orkestra davullarıdır. Yarım küre biçimindedirler. Çıkaracakları nota, derileri gerilerek ayarlanabilir.
2- Zil: İki dairesel bakır levhadan oluşur, birbirlerine çarpılarak ses çıkartılır.
3- Üçgen: Bir metal çubuğun üçgen şekli oluşturacak şekilde bükülmesiyle yapılır. Küçük bir sopayla vurularak kısa ama etkili bir çın sesi verir.
4- Kastanyet: İspanyol kökenlidir. İki küçük tahta parçasından oluşur, bunların birbirine vurulmasıyla ses çıkarır.
5- Çıngırak: Metalden yapılmış konik biçimli bir çalgıdır. İçinde yine metalden küçük bir tokmak asılıdır, çıngırak sallandıkça koninin iç yüzeyine çarparak ses verir.
6- Tef: Yuvarlak bir tahta kasnağın bir veya iki yanına deriden bir örtü geçirilerek yapılır ve parmak vuruşlarıyla çalınır. Her vuruşta, kasnaktaki ince pirinçten 4-8 çift küçük zil tınlar.
7- Trampet: Dairesel bir metal gövdenin iki tarafına gerilmiş deriden ve bir derinin hemen altındaki gerili kirişlerden oluşur. Bagetle vurulduğunda deriler kirişlerle titreşir ve güçlü, keskin bir pat sesi çıkar.


Kaynak: http://klasikmuzik.nedir.com/#ixzz2nYFTOa5P

MOZART


Müziğin gelmiş geçmiş en büyük dahisi demenin hiç de yanlış olmayacağı büyük bir besteci şüphesiz Wolfgang Amadeus Mozart’tır. 27 Ocak 1756′da Salzburg’da müzikçi Leoplod Mozart ve Anna Maria Pertl’ün oülu olarak dünyaya geldi. Leopold Mozart zamanının ünlü bir besteci ve keman sanatçısıydı. Ayrıca 1756′da çıkan Versuch Einer Grundlichen Violinschule adlı bir kitabı vardı. Böyle bir babaya sahip olmanın etkisi yadsınamaz ancak Wolfgang Amadeus Mozart’ın doğuştan bir dahi olduğu realitesi de yadsınamaz.

5 yaşında minüetler bestelemeye başlayan Mozart ilk senfonisini ise 9 yaşında yazmıştır . Babası kendi konserlerine ve turnelerine onu da beraberinde götürmüş. Tabi, Wolfgang’ın bir de kendisinden 4 yaş büyük Maria Anna adında bir ablası vardı. O da ciddi bir dahiydi, o da piyano çalıyordu(ama Wolfgang gibi keman da çalamıyordu) ve bu konserlere birlikte gidiyorlardı. 

Küçük Mozart, Viyana’da Avusturya kralı 1.Francis ve kraliçesi Maria Theresa’nın karşısına çıktı ve onları büyüledi(1762). 1763′de başlayıp 3 sene süren Avrupa turnesi sırasında Almanya, Fransa (Versay Sarayı dahil) ve İngiltere gibi ülkelere gitti. Bu turnenin Londra ayağında J.S.Bach’ın oğlu Johann Christian Bach’la tanışmış ve araları oldukça iyi olmuştur. Paris’teyken Mozart ilk eserlerini yayımladı : Kemanla desteklenen dört piyano sonatı(1764). 1768 yılında ilk opera eseri La Finta’yı besteledi. Galasının Viyana’da yapılmasını istemesine rağmen ilk kez 1769′da Salzburg’da sahnelenmiştir. 1769 ve 1770 yıllarında Mozart, babasıyla birlikte İtalya turnesindedir. Burada, Roma’dayken o anda orada çalmakta olan Allegri’nin Miserere adlı eserini bir kez duyduktan sonra notaya geçirmiştir. Mozart, bu ilk İtalya seyahatinden dönüşünde koltuğunun altında Mitridate operasıyla dönmüştü. Milano için yazdığı bu bestenin dışında aynı şehir için Ascanio in Alba(1771) ve Lucio Silla(1772) operalarını da yazmıştır. 

Salzburg’da eserlerini yeterince tanıtma imkanı olmadığını öne sürerek 1777′de bir başka seyahate çıkmıştır. Annesiyle birlikte çıktığı bu seyahatte Almanya ve Fransa’yı gezmiş ve ünlü Paris Senfonisi’ni yazmıştır(1778). Annesi de Paris’te ölmüştür. Salzburg’a döndükten sonra saray orgçusu olarak çalışmaya başlamış(1779) ve Coronation mass’inin de içinde bulunduğu birçok kilise müziği yazmıştır. Gelen bir istek doğrultusunda Münih için ünlü opera seria’sı Idomeneo’yu besteler(1781). Aynı yıl içinde de Viyana’ya taşınır. 

Viyana, Mozart’a oldukça yarar ve ayağının tozuyla ünlü Saraydan Kız Kaçırma operasını besteler(1782). Bu arada 1777 ve 1778 yıllarında Mannheim’da büyük aşk yaşadığı Aloysia’nın kardeşi Constanze Weber’la evlenir(1782). Eserleri Kral 2. Joseph tarafından oldukça beğenilir ve iyi bir maaşla saray orkestrasının başına getirilir (1787). Mozart yaşadığı süre içinde en büyük çıkışını Viyana operası için bestelediği Figaro’nun Düğünü’yle yaşamıştır(1786). 
Bu dönemde yazdığı birçok piyano konçertosu ve yaylı çalgılar dörtlüsü müziğini, en iyi arkadaşı olan ünlü besteci Joseph Haydn’a ithaf eder. Mozart’ın ünü Figaro’yu başgöz ettikten sonra çok daha artar. Bu kadar gözönüne çıkmasıyla müzikal stili birçok kişi tarafından anlaşılmamaya ve yadırganmaya başladı. Ancak bu onun ölmüsüz eserlerini vermesine engel olmadı ve bir yıl sonra Don Giovanni operasını besteledi(1787). Sanat yaşamından oldukça etkilendiği Prag kenti için yazdığı bu eseri ünlü Cosi Fan Tutte’si izledi(1790). Ünü artık Avrupa sınırlarını aşan Mozart, Cosi Fan Tutte’den bir yıl sonra unutulmaz Sihirli Flüt’ünü besteledi(1791). 
Bir hayli isim yapmasına rağmen 1788 yazında maddi sıkıntıya düşen Mozart, bu yüzden 7 haftadan az bir süre içinde son üç senfonisini bestelemiştir (Mi bemol, Sol minör ve Do majör Jupiter). Bunu muhteşem Do ve Sol minör’ün de içinde bulunduğu birbirinden güzel yaylı çalgılar beşlisi müziği izledi. 1791′de Mozart’tan bir requiem yazması istendi. O sıralar oldukça hasta olan Mozart -hayatının hiçbir zamanında çok sağlıklı olmadığı söylenir- bu eseri kendisi için yazdığını hayal ederek bestelemiş ve öyle de olmuştur. Mozart, bu olağanüstü Requiem’i tamamlayamadan 5 Aralık 1791′de ölmüştür. St.Stephen Katedrali’nde ki mütevazi bir cenaze töreninden sonra St.Marx mezarlığında, bugün halen bilinmeyen bir yere defnedilmiştir. 

Mozart zamanın müziğinin her çeşidini bestelemiştir. Hepsini de olabildiğince mükemmel yapmıştır. Müziğindeki ambiyans ve komplike duygu yaklaşımları gerçekten onun müziğini ayrıcalıklı ve anlaşılması güç kılar. Dinlemesi oldukça kolay gibi görünse de Mozart’ı ben de tam çözebilmiş değilim. Eğer ki hayatımın bir bölümünde bu büyük insanın müziğine biraz da olsa yaklaşabilirsem ne mutlu bana. Rokoko müziğinin mükemmeliyetçi ama naif bir yönünü ortaya koyan Mozart’ın bu kompleks müzikal anlayışı yaşadığı devirde aristokrat dinleyeciler tarafından pek kabul görmemiştir. 
Kadim dostu Joseph Haydn’la birlikte müziğin klasik dönemini ortaya çıkaran, geniş yapılı senfoni, opera, konçerto ve yaylı çalgılar müziklerini yaratmıştır. Operalarında -özellikle kadın rolleri için- psikanalizler yapmış, insan psikolojisiyle yakından ilgilenmiştir. Çalışmaları kendisinden sonra gelen birçok besteciye yol göstermiş, Beethoven gibi birçok dahiyi derinden etkilemiştir. Mozart, yaratıcılığını hayatının hiçbir döneminde kaybetmemiş, ölüm döşeğinde bile Requiem gibi harikulade bir eser verebilmiştir. Hayatının son 5-6 senesinde işlediği pesimist temalar bile müziğindeki teknik mükemmelliğin parlayan ışıklarını söndürememiş, aksine yeni anlamlar kazandırmıştır. Hepimiz ona çok şey borçluyuz.

HERŞEY SENDE GİZLİ

Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatların çırpındığı kadar hafif..
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç…
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü..
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin..
Yaşadıklarını kar sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna;
Ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadardır ömrün..
Gülebildiğin kadar mutlusun
Üzülme bil ki ağladığın kadar güleceksin
Sakın bitti sanma her şeyi,
Sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın
Bir gün yalan söyleyeceksen eğer
Bırak karşındaki sana güvendiği kadar inansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yagmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin..
İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir
Ve herşeyi öğrendiğin kadar bilirsin bunu da öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin…

FAZIL SAY

1970 yılında Ankara’da doğan Fazıl Say, 4 yaşında piyanoya başlamış, Ankara Devlet Konservatuarı’nda “Üstün Yetenekli Çocuklar için Özel Statü”de öğrenim görerek 1987’de konservatuarın piyano ve kompozisyon bölümlerini bitirmiştir. Çalışmalarını Alman bursuyla Düsseldorf Müzik Yüksek Okulu’nda sürdüren sanatçımız, 1991’de konçerto solisti diplomasını almış, 1992’de Berlin Tasarım Sanatları ve Müzik Akademisi’nde piyano ve oda müziği öğretmenliğine getirilmiştir. 1994’te Genç Konser Solistleri Avrupa yarışmasında birincilik kazanan Say, 1995’te New York’ta yapılan kıtalararası yarışmanın da birincisi olarak parlak konser kariyerine başlamıştır. Ayrıca, besteci yönüyle başarılar kazanan sanatçı, oratoryolar, piyano konçertoları, çeşitli formlarda orkestra, oda müziği ve piyano eserleri, şan ve piyano için çok sayıda şarkı bestelemiştir. Bu eserler arasında “Nazım” ve “Metin Altıok Ağıtı” başlıklı oratoryolar, 4 piyano konçertosu, Zürih Üniversitesi’nin siparişi üzerine “Albert Einstein”’ın anısına yazdığı orkestra eseri, Mozart’ın 250. doğum yılında Viyana’daki Kutlama Komitesi’nin siparişi dolayısıyla bestelenen “Patara” adlı bale müziği vardır.
Beş kıtada sürdürdüğü konserleri ve yankı uyandıran CD’leriyle bütün dünyada aranan bir piyanist olan Fazıl Say, derinlikli yorum kavrayışı nedeniyle günümüze kadar 20 uluslararası ödülle onurlandırılmıştır. Sunduğu konserlerle her yıl yüz binlerce müzikseverin hayranlığını kazanan sanatçı, New York Filarmoni, St. Petersburg Filarmoni, Amsterdam Concertgebouw, Viyana Filarmoni, Çek Filarmoni, İsrail Filarmoni, Orchestre National de France, Tokyo Senfoni gibi orkestralar eşliğinde çağımızın tanınmış şefleriyle konser vermiş, 2007 Floransa Festivali’nin kapanış konserinde Zubin Mehta’nın yönettiği Floransa Orkestrası ile yirmi bin kişi tarafından izlenen bir açık hava konseri sunmuştur. Yine 2007 yılında Montreux Caz Festivali’nde piyano jürisinin başkanlığını yapan Say’ın, Türk saz şairi Aşık Veysel’in “Kara Toprak” adlı halk şarkısından esinlenerek bestelediği piyano parçasını da içeren aynı başlıklı CD, Amerika’da Bilboard listelerinde 6. sıraya yükselmiştir. 2008’de Avrupa Birliği tarafından “Kültür Elçisi” unvanıyla görevlendirilen Fazıl Say, doğu ve batı kültürleri arasında yeni köprü kurmayı amaçlamıştır.
O, sadece dahi bir piyanist değil; şüphesiz ki 21. yüzyılın en büyük sanatçılarından biri olacaktır.” ( “Le Figaro” Paris )
Yaptığı Besteler :


`Prelüdler`, flüt ve piyano için, 1985; ilk seslendirme: Mehmet Mesci ve F. Say, (1986).

`Süit`, piyano için, (1986).

`Siyah İlahiler`, keman ve piyano için, 1987; ilk seslendirme, Götz Bernau ve Sayali Dadaş; Berlin’in 750. yılı kutlamaları dolayısıyla, 1987.

`Gitar Konçertosu`, 1987; bu yapıtı geri çekti, 1997’de gitar ve orkestra için yeni bir yapıt yazdı.

`İpekyolu`, piyano için, 1989; ilk seslendirme: RIAS Berlin Radyosu, canlı yayın: F. Say, 1989; sonradan konçertoya dönüştürüldü.

`Yansıtmalar`, keman, piyano ve orkestra için konçerto, 1991; ilk seslendirme: Eduard Maturet yönetimindeki Berlin Senfoni Orkestrası, solistler; Götz Bernau, F. Say, 1991.

`Nasreddin Hoca’nın dansları` (sonradan “Türk Dansları” olarak adı değiştirilmiştir), piyano için, 1991.

`Antik Anadolu Modları Albümünden`, piyano için, 1991.

`Üç Masal`, oda orkestrası için: (12 yaylı, 6 üflemeli çalgı, arp, çelesta ve vurmalı çalgılar için), 1992.

`Liszt’in si minör sonatı orkestralaması”; büyük orkestra için, 1992.

`Altı Prelüd` Debussy’nin 6 prelüdünün orkestralaması. 14 solo çalgıcı için: flüt, obua, klarnet, fagot, trompet, 2 vurmalı çalgı, piyano, gitar ve yaylılar dördülü, 1992; ilk seslendirme: besteci yönetimindeki Yeni Müzik Topluluğu, Köln, 1992.

`Paganini’nin temaları üzerine çeşitlemeler” (modern caz stilinde) piyano için, 1993.

`İpekyolu`, piyano konçertosu, 1994; ilk seslendirme: Scott Yoo yönetimindeki Boston Metamorphosen Orkestrası, solist: F.Say, 1995.

`Fantazi parçaları`, piyano için, 1993.

`Caz Fantazileri`, piyano için, 1994.

`Senfoni Konçertant`, piyano ve büyük orkestra için, 1993; ilk seslendirme: Gürer Aykal yönetimindeki Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, solist: Fazıl Say, 1996; orkestra: 3 flüt, 3 obua, 3 klarnet, altosaksofon, 2 fagot, kontrafagot, 4 trompet, 3 trombon, tuba, 7 vurmalı çalgıcı için 27 vurmalı çalgı ve yaylılar için (14+12+12+8).

`Gitar ve Orkestra için`, (gitar konçertosunun yeniden yazılışı), 1996.

`İki Ballade`, oda orkestrası için; 1996 ilk seslendirme: Scott Yoo yönetimindeki Boston Metamorphosen Orkestrası, 1996.

`Oda Senfonisi`, oda orkestrası için, 1996; ilk seslendirme: Scott Yoo yönetimindeki Boston Metamorphosen Orkestrası, 1996.

`Kara Toprak`, piyano için, Aşık Veysel’in teması üzerine, 1997.

`Gülnihal`, piyano için, Hamamizade İsmail Dede Efendi’nin teması üzerine, 1997.

`Kadanslar`, Mozart’ın piyano konçertoları için kadanslar, 1987 – 1996.

`Nazım Oratoryosu`, piyano, solo ses, koro ve orkestra için, 2001.

`Metin Altıok için Ağıt`, piyano, solo ses, koro ve oda orkestrası için, 2002/2003.

`Piyano Konçertosu, No:3`, piyano ve orkestra için, 2001.

Kitabı :

`Uçak Notaları`, Müzik Ansiklopedisi Yayınları, Kasım 1999


Albümleri :

`Wolfgang Amadeus Mozart`, Warner Music France

`Fazıl Say`, Troppenote Recordings

`George Gershwin`, Teldec Classics International

`Igor Stravinsky`, Teldec Classics International

`Johann Sebastian Bach`, Teldec Classics International

`Peter Ilyich Tchaikovsky`, Teldec Classics International

`Franz Liszt`,

`Johann Sebastian Bach, Teldec Classics International

`Wolfgang Amadeus Mozart`,


Ödülleri :

Avrupa Birligi Piyano Yarışması, 1991

Genç Konser Solistleri Yarışması Avrupa Birinciliği, 1994

Genç Konser Solistleri Yarışması Dünya Birinciliği, 1995

Radio France/Beracasa Vakfi Ödülü, 1995

Paul A. Fish Vakfı Ödülü, 1995

Boston Metamorphosen Orkestrası Solist Ödülü, 1995

Maurice Clairmont Vakfı Ödülü, 1995

Telerama Ödülü, 1998, 2001

RTL Televizyonu Ödülü, 1998

Le Monde de la Musique Ödülü, 2000

Diapason d’Or ( Altın Plak ) Ödülü, 2000

Classica Ödülü, 2000

Le Monde Ödülü, 2000

Avusturya Radyo-TV Ödülü, 2001

Deutsche Phono Akademie ECHO Ödülü, 2001

EY ÖZGÜRLÜK


 Okulda defterime, Sırama ağaçlara
Yazarım adını
Okunmuş yapraklara, Bembeyaz sayfalara
Yazarım adını

Yaldızlı imgelere, Toplara tüfeklere, Kralların tacına
En güzel gecelere, Günün ak ekmeğine, Yazarım adını
Tarlalara ve ufka, Kuşların kanadına, Gölgede değirmene yazarım
Uyanmış patikaya, Serilip giden yola, Hınca hınç meydanlara adını
Ey özgürlük!

Kapımın eşiğine, Kabıma kacağıma, İçimdeki aleve
Camları oyununa, Uyanık dudaklara, Yazarım adını
Yıkılmış evlerime, Sönmüş fenerlerime, Derdimin duvarına
Arzu duymaz yokluğa, Çırçıplak yalnızlığa, Yazarım adını

Geri gelen sağlığa, Geçen her tehlikeye
Yazarım ben adını, yazarım
Bir sözün çoşkusuyla, Dönüyorum hayata
Senin için doğmuşum haykırmaya
Ey özgürlük!
Zülfü Livaneli

BAĞLANMAYACAKSIN

BAĞLANMAYACAKSIN

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.

" O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.

Demeyeceksin işte.

Yaşarsın çünkü.

Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.

Çok sevmeyeceksin mesela.

O daha az severse kırılırsın. Ve zaten genellikle O daha az sever seni, Senin O'nu sevdiğinden.

Çok sevmezsen, çok acımazsın.

Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.

Çalıştığın binayı, masanı, telefonunu, kartvizitini...

Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin. Senin değillermiş gibi davranacaksın.

Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.

Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın. Çok eşyan olmayacak mesela evinde.

Paldır küldür yürüyebileceksin.

İlle de bir şeyleri sahipleneceksen, Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.

Gökyüzünü sahipleneceksin, Güneşi, ayı, yıldızları... Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.

"O benim." diyeceksin.

Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir Şeylerin... Mesela gökkuşağı senin olacak. İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.

Mesela turuncuya, yada pembeye. Ya da cennete ait olacaksın.

Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.

Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.

İlişik yaşayacaksın.

Ucundan tutarak...

ADAM OLMAK

çevrende herkes şaşırsa bunu da senden bilse
sen aklı başında kalabilirsen eğer
herkes senden kuşku duyarken hem kuşkuya yer bırakır
hem kendine güvenebilirsen eğer
bekleyebilirsen usanmadan
yalanla karşılık vermezsen yalana
kendini evliya sanmadan
kin tutmayabilirsen kin tutana
düşlere kapılmadan düş kurabilir
yolunu saptırmadan düşünebilirsen eğer
ne kazandım diye sevinir, ne yıkıldım diye yerinir
ikisine de vermeyebilirsen değer
söylediğin gerçeği eğip büken düzenbaz
kandırabilir diye safları dert edinmezsen
ömür verdiğin işler bozulsa da yılmaz
koyulabilirsen işe yeniden
döküp ortaya varını yoğunu
bir yazı-turada yitirsen bile
yitirdiklerini dolamaksızın dile
baştan tutabilirsen yolunu
yüreğine sinirine dayan diyecek
direncinden başka şeyin kalmasa da
herkesin bırakıp gittiği noktada
sen dayanabilirsen tek
herkesle düşüp kalkar erdemli kalabilirsen
unutmayabilirsen halkı krallarla gezerken
dost da düşman da incitemezse seni
ne küçümser ne de büyültürsen çevreni
her saatin her dakkasına
emeğini katarsan hakçasına
her şeyiyle dünya önüne serilir
üstelik oğlum adam oldun demektir
Rudyard KIPLING
Çeviren:BÜLENT ECEVİT                                                        

BENCE SENDE HERKES GİBİSİN

BENCE SEN DE ŞİMDİ HERKES GİBİSİN
Gözlerim gözünde aşkı seçmiyor
Onlardan kalbime sevda geçmiyor
Ben yordum ruhumu biraz da sen yor
Çünkü bence şimdi herkes gibisin

Yolunu beklerken daha dün gece
Kaçıyorum bugün senden gizlice
Kalbime baktım da işte iyice
Anladım ki sen de herkes gibisin

Büsbütün unuttum seni eminim
Maziye karıştı şimdi yeminim
Kalbimde senin için yok bile kinim
Bence sen de şimdi herkes gibisin

                                                                 NAZIM HİKMET RAN

HASRET

Sevgi gökyüzündeki uçurtma kadar özgür,
minicik kalbin içi kadar sıcak,
kiraz ağacındaki kırmızılık kadar saftı
senin gözlerinde
yaşamın ellerindeki sırrı kadar gizemliydi,
yaşamın maviliğindeydi sana duyulan
SEVGİLİYE duyulan hasret

SERKAN GÜLEÇ